- Dolar: 32.1715 - Euro 34.9020
EUR Alış: 34.9020
EUR Satış: 35.0419

İşsizlik ve Reformlar…

Gelişmiş ülkelerde siyasi irade, hiç bir zaman bürokrasinin üzerinde baskı unsuru değildir. Ülkemizde ise maalesef bürokrasi, siyasi baskı yüzünden işini yapamamaktadır. Tayin, meslekten men, sürgün vs…


  • Mehmet Çayırlı - Haziran 23, 2022 -




Merhaba Sevgili Dostlarım ve Okurlarım,
Sevgili okurlar sizce Türkiye’de işsizlik var mıdır? 2022 yılı birinci çeyreğine (Mart Sonu) bakıldığında 15 yaş ve üstü işsizlik oranı %11,40 olarak açıklandı. Peki, bu oran doğru mudur? Piyasalarda, iş hayatında bu oranın karşılığı nasıl hissedilmektedir? Gittiğim yerlerde, işyerlerinde, köylerde ve turizm bölgelerinde ilginç çarpıklıklar ile karşılaşmaktayım.
Evet, işsizlik var! Ama asıl sorun işsizlik dengesizliğini görmekteyim. Sanayi sitesi esnafı artık çırak, kalfa, usta yetişmiyor diyor. Yanımızda çalışacak genç işçi bulamıyoruz diyorlar. Köylere gittiğimde durum aynı. Köyde çiftçilik ile uğraşan genç nüfus neredeyse yok olmakta. Genç nüfus genel olarak sigortalı ve en az asgari ücret maaş garantili işler olan Bodrum veya turizm bölgelerine gitmekte.
Ancak ilçe merkezine gelince durum tam tersine dönüşüyor. Bol miktarda üniversite mezunu var. Ama eğitim gördüğü dalda iş bulamamış, çaresizlikten restoran, zincir marketler, kafelerde birçok gencimiz büyük hayaller ile gittiği ve eğitim gördüğü dalda iş bulamayınca bu işlere başlamışlar. Yani kısacası üniversiteli garson, komi, beden işçisi vs. yetiştiriyoruz.
Peki, sorun nerede? Tabii ki bunun bilimsel açıklamaları vardır. Benim analizime göre sorunun 5 yıllık mecburi eğitimden sonra, önce 8 yıl ve daha sonra da 12 yıllık zorunlu eğitim sisteminden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Örneğin Türkiye nüfusunun bu yıl 2 milyon tarım-çiftçi işçisi, 3 milyon beden işçisi, 2 milyon esnaf-zanaatkâr, 1 milyon kamu personeli, 1 milyon işveren, 1 milyon serbest meslek erbabı (Avukat-Muhasebeci-Mimar-Mühendis vs) ihtiyacı var diyelim. Toplam 10 milyon kişi istihdam edilmesi gerekir. Ancak bu eğitim sistemine göre bir öğrenci 18 yaşında zorunlu eğitimi (Lise) bitiriyor. Akabinde 2 veya en az 4 yıllık üniversitelere gidiyor. Lise’den sonra üniversiteye gitmeyen öğrenci sayısı bir hayli az! Atalarımız demiş ki “Ağaç yaş iken eğilir”. 18 yaşını doldurmuş ve liseyi bitirmiş, ancak üniversiteye gitmemiş öğrenci sayısı örneğin 1 milyon düşünüldüğünde, bu gençlerin yaşı 18 i geçtiğinden ne çiftçilik yapmak istiyor, ne de sanayi sitesine gidip çıraklık yapmak istiyor. Dolayısıyla bu gençler genel anlamda garson, komi, bulaşıkçı, güvenlikçi, düz işçi, ara eleman vs gibi pek vasıf istemeyen işlere yöneliyor. Zaten bu sektörlerde talep oldukça yüksek (5-7 milyon arasında) olmasına rağmen, bu sektörlere yönelme az olduğundan piyasalarda ara eleman dediğimiz işsizlik değil, işçi sorunu yaşanmaktadır. Günümüzde Suriyeli, Afganlı vs işçi talepleri de bundan kaynaklanmaktadır.
Diğer taraftan büyük hayaller ile üniversiteye giden gençlerimiz mezun olduğunda, eğitim gördüğü dallar ile ilgili talep fazlası nedeniyle işsizler ordusuna katılmakta. Örneğin bu yıl 100 bin öğretmen alınacak iken, 500 bin öğretmen mezun olmakta. Yerel nüfusa göre bir şehirde örneğin 100 muhasebeci olması gerekir iken, bir bakmışsın 300 muhasebeci olmuş. Tabii sonuca bakıldığında yine istisnalar hariç hayal kırıklıkları.
Diyeceğim o ki; her kentte üniversite yapmak çok güzel ama karşılığında iş sahası yapılmadığı sürece işsizler ordusu yetiştirmekteyiz. Oysa her üniversitenin yanına, bir fabrika yapılmış olsa, mezun olanların bir kısmı bu fabrikalarda çalışırdı.
Sonuca geldiğimizde ise 25 yaşına gelmiş, en az 16 yıl eğitim görmüş mühendis, avukat, muhasebeci, öğretmen, sağlıkçı vs günümüz koşullarında 5-6 bin TL civarında işte çalışmak zorunda kalıyor. Diğer taraftan garson veya beden işçisi ise bu rakamlardan daha fazla maaş almakta. Bunca verilen eğitime mi yanarsın, harcanan paralara mı yanarsın, yıkılan hayallere mi yanarsın…
Çözümü her alanda yapılması gereken reformlardan geçiyor. Eğitim Reformu, Tarım Reformu, Turizm Reformu, Adalet Reformu, Sanayi Reformu vs. yani kısacası “planlama”. Devlet Planlama Teşkilatı yapılandırılarak her alanda kısa – orta ve uzun vadeli planlar ve reformlar yapmalıdır. Örneğin bu yıl yukarıda saydığım (işçi-esnaf-tüccar-serbest meslek erbabı vs) alanlarda ne kadar sayıda ihtiyaç var ise, yanılma paylarını da hesap ederek, ona göre üniversitelere öğrenci alınmalıdır. 5 yıl sonra 100 bin öğretmen ihtiyacı hesaplanıyorsa, bu yıl 1 milyon öğretmenlik bölümü öğrenci değil, 110 bin öğrenci üniversitelere yerleştirilmelidir.
Değerli dostlar dediğim gibi bu ülkenin kalkınması planlamadan yani KÖKLÜ REFORMLARDAN geçiyor. En az 50 yıllık EĞİTİM -TARIM – SANAYİ – TURİZM reformlarına ihtiyaç var. Bugün Japonya, Çin, ABD, AB ülkelerine baktığımızda bunlar 50 yıl önce planlamış, reformlar yapmış, uygulamış, sonuç almış ve almaktadırlar.
Dikkat ederseniz bu ülkelerin birçoğu 2. Dünya Savaşı’na katılmasına rağmen, Sanayi Devrimlerini yani reformlarını gerçekleştirmiştir. Biz de 1. Dünya Savaş’ına katılmışız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk her alanda köklü reformlara başlamış, ancak ömrü yetmemiştir. 1940 yıllarından sonra da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün reformlarını devam ettirememişiz.
İstihdam sorunundaki dengesizlikleri köklü reformlar ile ancak çözebiliriz. Her gelişmiş ülke de olduğu gibi MİLLİ POLİTİKALARI (Bilim Kurullarınca belirlenecek) olması gerekiyor. EĞİTİM -TARIM – SANAYİ – TURİZM vs MİLLİ POLİTİKALAR belirlenmelidir. Ve asla hiç bir siyasi iradenin bu milli politikalara müdahale etmemesi gerekiyor. Aksine bu politikalar üzerinden ülkemizi yönetmesi gerekiyor.
Son 20 yıl içinde, sanırım 20 Milli Eğitim Bakanı, 20 Ekonomi-Hazine Bakanı değişmiştir. İşin garip tarafı ise her gelen bakan, bir önceki bakanı eleştirerek sistemi değiştirmektedir. Çok ilginç değil mi? Tamamen deneme-yanılma yöntemi ile idare edilmekteyiz. Oysa dediğim gibi her alanda işin uzmanları, akil insanları, profesörleri, işin içinde olup sorunları bizzat yaşayanların oluşturulduğu BİLİM KURULLARI tarafından MİLLİ POLİTİKALAR belirlenmelidir. Geç kalmış sayılmayız. Ticaret mantığı ile “Zararın neresinden dönsen kâr’dır”.
Değerli dostlar ayrıca şuna da değinmek istiyorum. Gelişmiş ülkelerde siyasi irade, hiç bir zaman bürokrasinin üzerinde baskı unsuru değildir. Ülkemizde ise maalesef bürokrasi, siyasi baskı yüzünden işini yapamamaktadır. Tayin, meslekten men, sürgün vs… Hatırlar mısınız bilmem? ABD başkanı Trump, 11 Eylül saldırıları sonrası 7 Müslüman ülke vatandaşlarını, ABD sınırlarına alınmaması kararını almıştı. ABD de sıradan bir eyalet mahkemesi, Trump’ın bu kararına itiraz ederek, kararı yok saydı. Gerekçe olarak “İnsan haklarına aykırı” ifadesini kullandı ve bu kararı iptal etti. İşte demokrasi bu! Siyasetçi işini yapacak, bürokrasi işini yapacak. Birbirlerinin işlerine karışmayacak.
Evet, eğerli okurlarım ve dostlarım inancımızı yitirmeyelim. Muasır medeniyetler seviyesine gelmek ve çıkmak zor değil. Yeter ki adalet, demokrasi, liyakat olsun.
Peygamber Efendimizin (CC) dediği gibi:
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmetmenizi emreder” (Nisa Suresi, 58)
Evet değerli dostlar bir sonraki köşemizde buluşma dileği ile hoşça kalın, sağlıcakla kalın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir





İlginizi Çekebilir

  • Konuk Yazar
  • Mayıs 18, 2024
ZAMAN HER ŞEYİN İLACI MIDIR?
  • Mehmet Nergiz
  • Mayıs 18, 2024
Latmos Dağlarında Bayram
  • Mehmet Nergiz
  • Mayıs 18, 2024
Şeker Gibi Bayram
  • Oktay Çayırlı
  • Nisan 1, 2024
Kısa bir seçim analizi