- Dolar: 32.1715 - Euro 34.9020
EUR Alış: 34.9020
EUR Satış: 35.0419

Yeniden Yapılanma…

Şimdi bu hızlı aksiyon için ilk etapta sevinebiliriz, elbette insanların bir an önce bir eve kavuşması oldukça önemlidir. Ancak burada iki esas sorun ortaya çıkmaktadır. Birincisi, yıkılmış binalarda onlarca yıldır ciddi bir zemin etüdü, şehir planlaması sorunu varken, nasıl olmuştur da sadece 10 günde tüm bölgenin zemin tahlili yapılıp evlerin iç dış planına kadar her şeye karar verilebilmiştir? İkincisi, yeniden kurulma aşamasına geçilirken bu şehirlerin kimliği, sosyal yapısı, hayat tarzı ne derece gündeme gelmiştir?


  • Sonnur Baş - Şubat 27, 2023 -




6 Şubat depremi, doğrudan ya da dolaylı olarak hepimizde derin yaralar bıraktı. Milyonlarca insan doğup büyüdüğü, yaşadığı, memleketim dediği kentleri kaybetti. Bu yıkıma coğrafi olarak uzak kalanlarda da toplumsal olarak yaşanan acının çöküşü vardı.
Depremi ve yaşadığımız acıları psikolojik yönden ele almayacağım. Çünkü bu alanda bir yetkinliğim yok ve insanların yaşadığı acıları kaleme almadan önce etik ve psikolojik açıdan son derece hassas bir uzmanlık gerektiğine inanıyorum. Bu yazıda, yıkılan ve yerle yeksan olmuş şehirlerin yeniden inşası ve “Yeni bir şehir kurulabilir mi?” sorusundan aklımda kalanları derlemeye çalışacağım.
Öncelikle, son sorunun cevabı evet. Elbette özellikle Türkiye’deki gibi fay hattındaki şehirler çok yıkıcı afetler geçirse de kimliklerini korudukları sürece yeniden şekillenir, kısa sürede özünü koruyarak hayata geri dönebilir. Hatta Hatay sadece bir yüzyıl önce yine çok yıkıcı bir depremin etkisinde kalmış ve kayıtlara yerle yeksan olduğu geçmiştir. Ancak belirttiğim gibi “kimlik koruma” bu konuda adeta bir ulus davası olarak görülmelidir. Ancak maalesef bu konuda beni epey hayal kırıklığına uğratan bir gelişme yaşandı. Birkaç gün önce TOKİ evleri için ilk kazmanın vurulduğu ve bütün mimari planların hazır olduğu söylendi. Şimdi bu hızlı aksiyon için ilk etapta sevinebiliriz, elbette insanların bir an önce bir eve kavuşması oldukça önemlidir. Ancak burada iki esas sorun ortaya çıkmaktadır. Birincisi, yıkılmış binalarda onlarca yıldır ciddi bir zemin etüdü, şehir planlaması sorunu varken, nasıl olmuştur da sadece 10 günde tüm bölgenin zemin tahlili yapılıp evlerin iç dış planına kadar her şeye karar verilebilmiştir? İkincisi, yeniden kurulma aşamasına geçilirken bu şehirlerin kimliği, sosyal yapısı, hayat tarzı ne derece gündeme gelmiştir?
İkinci bir konu da şehir planlama hususu. Doğal olarak herkesin yeniden yapılandırmaya karşı bir fikri var. Evler 2-3 katı geçmesin diyen, ovaları tamamen boşaltalım diyen, tüm evlerimiz ahşap olsun diyen pek çok uç fikir gördüm. Öncelikle şunu anlamamız gerekir ki bir ev onlarca katlı rezidans da olsa, ovanın ortasına dikilmiş de olsa, tamamen betondan yapılmış da olsa elbette depreme meydan okuyabilir. Tabii buradan hesapla gidip dere yatağına ev yapmak da bir çözüm değildir ancak yüksek katlı binalar depreme dayanamaz gibi bir önerme yapmak da doğru değildir. Bu süreçte en çok duyduğum çözüm şu oldu: “Evler iki katı geçmesin ve geneli müstakil bahçeli olsun. Yatay şehirleşmeye geçelim ve ABD’deki banliyö evleri olarak bilinen yapılanmaya geçelim.” Kuşbakışı çekilen fotoğraflarda cetvelle çizilmiş gibi garajlı düzgün bahçeler, aralarda yemyeşil ağaçlar, geniş yollar, iki katlı müstakil Amerika evleri ilk başta çok huzurlu gelebilir. Ancak burada çok ciddi bir sosyolojik problem vardır ve aslında çok da özenilecek bir durum olmadığı ortaya çıkar: Bu denli yatay şehirleşme ve gözün alabildiğinin her yerde ev olması, izole bir hayat tarzına yol açar. En ufak bir ihtiyacı gidermek için (market, okul, işe gitme) arabanız olması gerekir. Genelde kimse yürüyerek ulaşmayı seçemez. Verimli olmayacağı için de toplu taşıma imkanları kısıtlıdır çünkü sürekli evlerin arasında gezmek zorunda kalan bir dolmuş zarar eder. Gece herkesin evine çekildiği saatlerde sokakta en ufak bir yaşam belirtisi olmaz. Bu nedenle uyuşturucu kullanımı, hırsızlık gibi suçların banliyölerde giderek arttığı bilinir. Sadece bu evi satın almaya, araba kullanmaya parası yeten insanlar barınabildiği için toplumda sosyal bir ayrışma görülür. O nedenle Türkiye gibi gelişmekte olan ve nüfusu kalabalık bir ülkede çok katlı evlerden, apartmanlardan korkmaya gerek yoktur. Korkmamız gereken durum, depreme dayanıksız evlerdir. Depreme dayanıksız olduğu sürece 1 katlı evin bile güvencesi yoktur. Tekrarlamak gerekirse şehir planlama çok hassas bir konudur. Bireylerin ve toplumun yaşam tarzını tayin eden bu süreç, çok ciddi sabırlı ve detaylı hazırlanmış bir plan gerektirmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir





İlginizi Çekebilir

  • Konuk Yazar
  • Mayıs 18, 2024
ZAMAN HER ŞEYİN İLACI MIDIR?
  • Mehmet Nergiz
  • Mayıs 18, 2024
Latmos Dağlarında Bayram
  • Mehmet Nergiz
  • Mayıs 18, 2024
Şeker Gibi Bayram
  • Oktay Çayırlı
  • Nisan 1, 2024
Kısa bir seçim analizi